21 Eylül 2011 Çarşamba

Aşıklara aşkı Hak bahşeylemiş

Aşıklara aşkı Hak bahşeylemiş
Vuslatın onlara ihsan eylemiş

Cenab-ı Hak, kudsi hadiste: “Ben bir gizli hazine idim, bilinmekliğimi muhabbet ettim ve halkı halk ettim.” buyuruyor. Bu beyandan da açıkça anlaşıldığı gibi, aşk herkesin yaradılışında vardır. Çünkü Allah, halkı yaratmayı muhabbetle yaptı. Muhabbet, Arapçada sevgi ve aşkın ifadesidir. Allah her bir oluş ve tecellide aşkla zahir olur. Bu itibarla herkeste mutlaka aşk vardır, fakat aşkını ağyare sarf eder. Ağyar, Hak’tan gayrı olandır. Ki, kimi karşı cinse, kimi tabiata, kimi cennete, kimi siyasete, kimi ticarete vb. gibi cümle oluşta muhabbet, aşk muhakkak vardır. Eğer bunlarda aşk olmazsa hiç bir şey açığa çıkmaz.
İşte her kim ki, kamil mürşide gider ve onun irşadı olan zikr-i daim ve tevhid-i hakiki irfaniyetiyle, yaradılışından kendisinde mevcut olan aşkı, Hak aşkına dönüştürürse aşk-ı ilahiye dahil olmuş olur ve o kimseye ‘ehl-i aşk’ denir. Aşk-ı ilahiye mazhar olan bir kul ise, muhakkak Rabbine vuslat eder ki, bu Hakk’ın aşığa ihsan ve bahşişidir, vesselam.

Aşık olan bunda gördü uhrayı
‘Mutu kable’ sırrın mahrem eylemiş

Hz. Ali (kv) “Zannedersin suretin cirm-u sagir, sende cem olmuştur alem-i kebir.” diyor. Yani sen kendini küçük görürsün, fakat büyük alem sendedir, sende toplanmıştır. Niyazi Mısri Hazretleri ise:

Kenz-i mahfi aşikar hep sendedir

Yaz kış leyl ü nehar hep sendedir
İki alemde ne var hep sendedir
Gayre bakma sende iste sende bul

Diyor. İnsanın makamı çok yüksek olup cümle alemlere camidir ki, bütün alemleri ihata eder. Uhra, ahiret demektir, makam-ı insan ahireti de ihata eder. Bir kimse, tevhid-i hakiki irfaniyetiyle makam-ı insana mazhar olursa, o irfaniyetle haşrı neşri ve ahiretin mahiyetini bu alemde müşahede eder. Fakat aşık olan kulun bu irfaniyete ulaşması için “mutu kable en temutu / ölmeden evvel ölünüz.” hadis-i şerifinin muradı gereği zikr-i daim uyanıklığıyla, fena-yı ef’al, fena-yı sıfat, fena-yı zat keşfiyle, ölmeden evvel ölüm sırrına ermesi gerekir.  

Neş’e vermez zevk-i cennet aşığa

Ol cemal-i yari seyran eylemiş


Cennet-ül amelin nimetleri ile ahirette nefsini lezzetlendirmek isteği, Hak aşığında olmaz. Çünkü aşık, kulun erişeceği en yüce mertebe aşk-ı ilahiyle ulaşıp, ilahi sevgilinin cemalini, güzel yüzünü görüp seyretmiş ki, bir kula bu keyfiyetten daha ala bir zevk olmaz.

Cennet-ül berzahtan çıkan bir kişi
Cennet-ül irfanda evtan eylemiş

Hadis-i şerifte “Sizin kabirleriniz ya cennet bahçelerinden bir bahçedir ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur.” buyrulmuştur. Cennet-ül berzah, yer yüzünde müminlerin ifa ettiği amel-i salih karşılığında kabir / berzah aleminde, kıyameti rahatlık ve huzur içerisinde bekleyecek olduğu mekandır. Cennet-ül irfan ise, kulun bu alemde kendinde ve cümle alemde mevcut olan Rabbine vasıl olmasıyla dahil olup, zevkullaha mazhar olduğu cennettir. Bu irfan cennetine giren bir kul, hangi alemde olursa olsun, daima Rabbine vuslatla zevklenir.
Gerek dünya, gerek berzah, gerekse ahiret alemleri birer kayıttır ki, her kayıt kula perdedir. Bu alemde meratib-i tevhid keşfi irfaniyetiyle gayriyetten kurtulan bir kula, cennet de olsa hiç bir mekan perde olmayıp Rabbinden ayırmadığından, o kul daima cennet-ül irfanda zevklenir ve hangi alemde olursa olsun, onun vatanı cennet-ül irfan olur. Bu itibarla, gerek berzah cenneti, gerekse ahiretteki amel cenneti kayıt ve perde olup, kulu Rabbinden ayıran gayriyettir. Hangi kul, onu Rabbinden alıkoyan gayriyetten zikr-i daim ve meratib-i tevhid keşfi irfaniyetiyle kurtulursa, irfan cennetinde yaşar ve onun vatanı cennet-ül irfan olur, demektir.
Bu beyte bir mana daha verecek olursak, o da şöyledir: Pir Seyyit  Muhammed Nur Hazretleri “Cennet-ül berzah ve cennet-ül velaye aynıdır.” buyurmuşlardır. Cennet-ül berzah Hz. Adem’in Hz. Havva ile beraber yaşadıkları ve bir ağaca yanaşmalarının yasak olduğu, fakat bu yasağı çiğnediklerinden çıkarıldıkları cennettir. Bu cennet aynı zamanda velayet cenneti olmakla, cümle velilerin dahil olup gaflet ağacına yanaşmalarının yasak olduğu cennettir. İşte bu cennetten çıkarılan bir kul, yine Hz. Pir’in buyurduğu “fena-yı ruh beka-yı sır” keşfine mazhar olur. Bu sır, ebediyet yani beka olan vahdetin kendi kesreti olup, bu irfaniyete ulaşan vahdetin beka kesreti kulluğunu vatan edinip, cümle alemlerde ebediyen bu kulluk irfaniyetiyle yaşar. Bu itibarla Fehmi Efendi Hazretleri ‘Berzah cennetinden çıkan bir kul, cennet-ül irfanı vatan eyler.’ diyor.
Allah, her şeyi en iyi bilendir.  

Gülzar-ı tevhide dahil olanlar

Hep sıfatın huri gılman eylemiş


Gülzar-ı tevhid, tevhid-i hakikinin gül bahçesi demektir. Gül kokusu, Hz. Resulullah Efendimizin kokusudur. Her kim, meslek-i Resulde zikr-i daim ve makamat-ı tevhidin irşadına mazhar olursa, evlad-ı Resul-ü maneviden olur. Evlad-ı Resul, Muhammedi bir kullukla, kendinde ve cümle eşyada zat-ı ilahinin sıfat-ı subutiye ile zuhurunu müşahede etmekle cennet-ül irfana girer ve irfan cennetinin nimetleriyle  zevklenir.

Hak cehennem vermez hiç bir kuluna

Cahilin cehlini niran eylemiş


Allah, cehenneme kimseyi mecbur etmez. Herkes kendisinin cehaletle ürettiği kötülük ve olumsuzluklarla cehenneme girer. Bu alemde bir kulu cennet-ül irfandan mahrum eden ise, onun cehaletidir. Eğer bir kul, tevhid-i hakiki irfaniyetiyle cehaletten kurtulursa cennet-ül irfana dahil olur. Eğer kul, cehaletle yaşayıp da tevhid-i hakiki irfaniyetine ulaşamazsa, yaradılışının yüce gayesi olan makam-ı insana ulaşıp insan-ı kamil olamadığından, rahatsız ve mutsuz olur. İşte böyle bir kulun cehaletinden hasıl olan bu mutsuzluğu ve huzursuzluk ateşi, onu irfan cennetinden mahrum eden cehl-i cehennemi olur, vesselam.

Fehmi girmez zahidler cennetine

Kendine irfanı cennet eylemiş


Zahid, gerek ibadeti ile gerekse şekil ve suret, elbise, kisve ile kendini teşhir eden ve bu halinden, böyle hareket etmekten hoşlanan kimsedir. O, ahirette amel cenneti nimetleriyle nefsini lezzetlendirmek amacıyla kulluk yapar. Ehl-i kemal, böyle hal ve hareketi sevmez ve hoşlanmaz, ehl-i kemal olan arifler, daima Hak’la vuslatta, cennet-ül irfan zevkiyle yaşarlar. Bunu beyanla Arifibillah Fehmi Efendi Hazretleri,diyor ki:‘Benim kulluğum,zahitlerin kulluk gayesi olan amel cenneti nimetleriyle lezzetlenmek olmayıp, meslek-i Resul irşadıyla ulaştığım cennetül irfandır.’

Hiç yorum yok: