21 Eylül 2011 Çarşamba

Çün bezm-i ezel açıldı bugün

Çün bezm-i ezel açıldı bugün   
Ol dost ile bayram oldu bugün
Aşıklara seyran oldu bugün
 
Nur Muhammed’in bendeleriyiz
Vahdet gülünün bülbülleriyiz

Bezm-i ezel; ruhlar aleminde ademoğlu ile Hakk’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Onlar evet Rabbimizsin buna şahitlik ederiz…” (Araf, 172) sözleşmesi, ahitleşmesidir. Fakat ademoğlu bu aleme, yani yer yüzüne geldiğinde bu sözleşmeyi unuttu. İşte mürşid-i kamilin irşadı, ademoğluna bu alemde bu sözleşmenin tekrarını sağlar. Bu itibarla, bezm-i ezel açıldı, yani kamil mürşit teveccüh açtı ve aşıkların ders-i tevhidlerini değiştirip yeniledi. Cümle salikler, Hak aşıkları, yeni  müşahede ve irfana mazhar olup, ol dost olan Allah’la bayram ettiler. Cenab-ı Hakk'ın mertebelerindeki zuhuru müşahedesiyle neşelenip, zevklenmeleri, cümle ihvana, aşıklara bayram oldu, demektir. Nur Muhammed'in bendeleriyiz sözü ise:
20. yüzyıl müceddidi Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretlerinin şahsında tasnif ve zahir olan meslek-i Resul-ü Melamiye telkin ve irşadının tabileriyiz, kölesiyiz demektir. Vahdet  gülü ise ‘Bir’lik gülü demektir ki, vücud-u nur-u Muhammed (sav) mazhariyetidir. Çünkü gül, Hz. Resulullah Efendimizi remzeder. Nur-u Muhammed, evlad-ı Resul’le geçmişte ve gelecekte, yani her zamanda sağ ve mevcuttur. Meslek-i Resul-ü Melamiyye irşadıyla zikr-i daim ve makamat-ı tevhid irfaniyetine mazhar olan cümle ihvan, evlad-ı Resul’dür. Onlar tevhid-i hakiki irfaniyetiyle vahdete / bir’liğe ulaşmış olup, her zamanda ve zamanımızda, vücud-u Nur-u Muhammed gülünün aşıkları ve bülbülüdürler. Daha evvel de beyan edildiği gibi, Fetih suresinin son ayeti, evlad-ı Resul’den şöyle bahseder: “Muhammed Allah'ın elçisidir. Onunla beraber olanlar inkarcılara karşı çetin, aşılmazdırlar. Kendi aralarında ve müminlere karşı yumuşaktırlar. Onlar secde ve rüku  ederler. Allah’tan bir lütuf ve hoşnutluk isterler. Görünüşlerine gelince yüzlerinde secde eseri / izi vardır. Biz bunu Tevrat’ta da aynı şekilde yazdık. İncil’de ise ekin filizi ile misallendirdik...” (Fetih, 29) buyrulur.
Tevrat, Peygamber Efendimizden yaklaşık 1200, İncil ise yaklaşık 600 yıl evvel inzal olmuştur. Demek ki ayette ‘Hz. Muhammed (sav) ile beraber olanlar’ olarak beyan edilenler, Peygamber Efendimizin unsur bedenle bu alemde zuhurundan evvel de vardılar, halen de mevcut olup, sonra da var olacaklardır. Bunların yüzlerindeki secde izi, kulun yokluk irfaniyetidir, yani fenafillah keşfidir. Meslek-i Resul-ü Melamiyye’de Melamilik, fenafillah olmak ve Hz. Peygamber Efendimiz'in  ahlakı ile ahlaklanmak olarak tarif ve telkin edilir.
Velhasıl, hangi ihvan Meslek-i Resul-ü Melamiye intisap eder de fenafillah  keşfi irfaniyetine mazhar olup, kötü ahlakı terk eder, güzel ahlaka sahip olup, Peygamber Efendimiz'in ahlakı ile ahlaklanırsa; o ihvan, evlad-ı Resuldür, manen ehlibeyttir. Çünkü, Hz. Peygamber Efendimiz “Selman benim Ehl-i Beytimdir / ev halkımdandır” ve “Selman bendendir; ben Selman'dan” buyurmuştur ki, bu beyanlara muhatap olan başka sahabeler de vardı. Selman-ı Farisi Hazretlerinin, Peygamber Efendimiz’le soyca herhangi bir akrabalığı yoktu. Çünkü Farisi, yani İranlı idi. Fakat Hz. Peygamberin onun hakkında “Ehl-i Beytimdendir / ev halkımdandır” ve “Selman bendendir ben Selman'dan” buyurmasının sebebi, İranlı bir göçmen olan Hz. Selman’da, eski cahiliye anlayış ve hallerinden eser kalmayıp yok oldu, Şimdi Selman’da görünen irfaniyet ve ahlak bana aittir, benim ahlakımdır, demektir. İşte Hz. Selman gibi Nur-u Muhammed mazharı olan kimseler, hangi soydan ve hangi zamanda olursa olsunlar, manen Ehl-i Beyt’tirler, evlad-ı Resul’dürler. Çünkü bunlar her zamanda mevcut olup, vücud-u nur-u Muhammed (sav) bunlarda zahir olur, vesselam.
‘Nur Muhammed’in bendeleriyiz’ demek ise, Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretlerinin şahsında tasnif ve zahir olan meslek-i Resul-ü Melamiyye müntesibiyiz. Halk-ı alem bizi böyle görür ve bilir, fakat mana itibariyle biz, evlad-ı Resul’üz ve vahdet gülü olan Nur-u Muhammed’in bülbülüyüz, aşıklarıyız, demektir. Allahualem. 

Tesnim-i şarap mestanesiyiz      
Şem’a-i muhit pervanesiyiz
Esdaf-ı vücud dürdanesiyiz
      
Nur Muhammed'in bendeleriyiz
Vahdet gülünün bülbülleriyiz.

Tesnim-i şarap; cennet içkisidir ki, tesnim-i şarap mestanesiyiz demek; bu alemde meratib-i tevhid irfaniyetiyle, cennet’ül irfana dahil olup, irfan cennetinin zevkiyle sarhoş ve mest olduk, demektir. ‘Şem’a-i muhit pervanesiyiz’ demek ise: Bizim mekteb-i irfanda tahsil ettiğimiz ilim ve irfaniyet, hiç bir varlıkla kayıtlı ve sınırlı olmayan bir hudutsuzluktur, yani lamekan kemalatıdır. Bu, aynı güneşin ışığıyla her şeyi, her varlığı kuşatması gibidir ki, bizim pervane gibi tereddütsüz ve cesur olmamız, lamekan keşfiyle kavuştuğumuz Cenab-ı Hak’la, her yerde ve her varlığı kuşatmak marifetine mazhar olmamızdandır, demektir.
Esdaf-ı vücut dürdanesi ise, sedef ki denizde yaşayan ve içinden kıymetli taş, inci, mücevher çıkarılan sert kabuklu bir mahluktur. Dürdane ise, o sedefin içindeki kıymetli mücevherdir. Mana yönünden ise sedef, şeriat ahkamıdır ki, bizim kulluğumuzun zahiri yönü, Allah’ın emir ve yasaklarına kesinlikle riayettir. Bizim şeriat ahkamına tabi olmakla beraber kulluğumuzun batıni yönü ise, tevhid-i hakiki irfaniyet ve kemalatı olan eşsiz kıymetteki mücevherdir, dürdanedir, demektir.

Saki-yi şarab ol Haydar Ali doldurdu bize
Cür'a-yı safi eyledi ebed mestane bizi
.......           
Nur Muhammed'in bendeleriyiz
Vahdet gülünün bülbülleriyiz

Hz. Ali velayet’in imamıdır. Bu itibarla Hz. Ali, Mürşid-i kamil’in ve cümle velilerin şahıdır, padişahıdır. Her irşad eden veli ve kamildeki velayet’te, Hz. Ali’nin marifeti haydardır, yani diri ve mevcut’tur. Bunu beyanla Kamil’in telkiniyle velayet mertebesinin irşadına mazhar olduk. O cura’yı safi olan, yani tertemiz olan velayet irşadıyla gönlümüzde Hak’tan gayrı kalmayıp tertemiz oldu velayet mertebesinin irfaniyet ve zevkiyle, ebedi sarhoşluğa ulaşıp, mestane olduk buyruluyor.

Nakşibendi’nin salikleriyiz        
Rif’at Melami havzeleriyiz
Seyyit  Ali'nin dervişleriyiz
    
Nur Muhammed'in bendeleriyiz
Vahdet gülünün bülbülleriyiz.

Nakşibendi saliki, gergefte / kasnakta nakış yapan kimse demektir. Nasıl ki nakış yapan kimse, gergefteki nakışın her bir ilmeğine, düğümüne vakıf olup tanıyorsa, meslek-i Resul-ü Melamiyye irşadına mazhar olan salik de, kendi nefsindeki ve cümle alemdeki her bir tecelliyi tanıyıp, her bir tecellide Rabbini müşahade edip O’nu seyreder, demektir.
Rıf’at Melami havzeleriyiz ve Seyyit Ali’nin dervişleriyiz... sözüyle; mürşid-i kamil olan Fehmi Efendi Hazretleri, mürşidlik silsilesini beyan ediyor. Rıf’at Melami dediği Hz. Pir Efendimiz’in ilk halifelerinden olan İştip’li Hacı Salih Efendi’dir. Şiirlerinde “Rıfat” mahlasını, lakabını da kullanmıştır. Hacı Salih Efendi, bulunduğu İştip vilayetinin kadısı olup, rivayetlere göre Hz. Pir tarafından 19 yaşında mürşid tayin edilmiştir. Seyyit Ali ise, Hacı Salih Efendinin halifesi olup, Fehmi Efendi’nin de mürşidi olan Ali Rahmi Efendi’dir.
Bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri, nakkaşın ilmikleri tanıması gibi, bizim de cümle eşyada ve tecellilerde Rabbimizi görerek tanıma marifet ve kemalatımızın irşadı, Ali Rahmi, Hacı Salih Efendi ve Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretleri silsilesindendir diyor.

Ten Yakub’unun mahbublarıyız 
Can Yusuf’unun aşıklarıyız
Derde düşenin tabibleriyiz       
      
Nur Muhammed’in bendeleriyiz                      
Vahdet gülünün bülbülleriyiz

Hz. Yakup, oğlu Hz. Yusuf’u ararken diğer oğulları “Hala Yusuf’u anıp duruyorsun. Sonunda ya kederinden eriyeceksin yahut da helak olup gideceksin” (Yusuf, 85) diyerek Hz. Yakup’u tenkit ettiler. Hz. Yakup da onlara “Ben keder ve üzüntümü ancak Allah’a anlatırım. Ve ben Allah’ın yardımıyla bilmediğiniz şeyleri bilirim dedi.” (Yusuf, 86) Yani Hz. Yakub, onu kınayıp tenkit eden oğullarına, benim Yusuf’a olan sevgim ve onu arzu edip arayışım, hissiyat ve cehaletle olmayıp, Allah’ın bana bahşettiği nübüvvetin marifeti ve kemalatıyladır, diyor.
!Can Yusuf’unun aşıklarıyız’ demek ise: Hz. Yusuf, yaratılan en güzel insan olup, güzel insan sembolüdür. Hikmet ve mana yönünden ise Yakup ten, yani sureti remzeder. Yusuf’un güzelliği ise, ruh güzelliği olan, ikilik kabul etmeyen ‘bir’liktir. Yusuf, tevhid-i hakiki irfaniyetiyle hasıl olan ruh güzelliğini remzeder. Ruh Türkçe ‘can’ demektir. Bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri ‘Herkes ruhtan, candan bahsedip Allah’ı sevdiğini söyler, fakat bizim Allah sevgimiz, Hz. Yakup'un  Yusuf'u nübüvvet kemalatıyla sevmesi gibidir, cahillerin sevgisi gibi değildir.’ diyor. Çünkü cahil Hak'tan gafil olduğundan zanna tabidir. Kuran’da “…ve gerçekten zan, Hak’tan yana hiç bir fayda vermez.” (Necm, 28) Başka bir ayette ise “Onlar zandan başka hiç bir şeye uymuyorlar. Doğrusu da şu ki, zan Hak’tan hiç bir şey ifade etmez.” (Yunus, 36) buyrulur. Hakk'ı zanla sevenler gafildir. Cehlin ürünü olan zan, şüphe yüklü olduğundan her an değişebilir. İmam-ı Gazali Hazretleri bunlar hakkında “Cahiller Hak’tan gafil olduklarından, Hakk’ı sevmesini bilmezler, çünkü mecaz aşkta dahi bir güzelin güzelliği bilinmeden ve görünmeden ona aşık olunmaz, bir güzelin güzelliği bilinip ve görüldükten sonra ancak ona aşık olunur.” diyor ve devamla “Güzeller güzeli olan Allah, bilinip de görülmeden O’na aşık olunmaz.” buyuruyor.
Velhasıl cahil, kendinde ve cümle eşyada mevcut ve zahir olan Rabbinden gafil olduğu için, Hakk’ı sevmesini bilemez. Kulun Cenab-ı Hakk’ı sevmesi için, zikr-i daim ve meratib-i tevhid keşfi irfaniyetine mazhar olması gerekir. Bu itibarla Hz. Yakup, oğullarına “Ben Allah’ın yardımıyla sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim, yani cahil değilim.” dedi. Bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri ‘Bizim Allah’a olan aşkımız, cehaletle olmayıp, Hz. Yakup'un nübüvvet irfaniyetiyle Hz. Yusuf'a olan muhabbeti gibidir. Yani biz makamat-ı tevhid keşfi irfaniyetiyle, ten Yakub’u olan suretlerde, Yusuf olan can / ruh güzelliğini görerek, O’na aşık olup, muhabbet ederiz.’ diyor ve devamla ‘Her kim böyle Yakup muhabbetiyle Yusuf derdine düşerse, irşadımızla onun derdinin tabibi ve devası oluruz.’ buyuruyor.

Ol kutb-ı cihan eyledi ayan          
Fakriyle fena bildirdi beyan
Tahsilde göründü cümle ayan

Nur Muhammed’in bendeleriyiz
Vahdet gülünün bülbülleriyiz

Kutup yıldızının gece yolculara yol göstermesi gibi, Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretleri, bizi cehaletin karanlığından, meslek-i Resul irşadıyla kurtardı. Hz. Peygamber (sav)'in “Fakirlik benim iftiharımdır” buyurup da iftihar ettiği fakirliğe, Hz. Pir’in himmeti olan meratib-i tevhid-i zat keşfi irfaniyetiyle mazhar olduk. Bu fakirliğe ulaşınca, Rabbimiz, cümle tecellide bize apaçık ayan oldu, gözüktü, demektir.

Aşk ile firak zevk ile sibak      
Bildirdi bize mecmu-yi kitab       
Talibi’ye çekmez dostu nikab 
 
Nur Muhammed’in bendeleriyiz
Vahdet gülünün bülbülleriyiz

Aşk, aşıkla sevgilinin firakından / ayrılığından hasıl olur. Zevk ise, aşıkla sevgilinin kavuşmasından / vuslatından hasıl olur. Kul olan aşıkla, ilahi sevgilinin ayrı kalmasından doğan aşk firakının / ayrılığının ne olduğunu ve aşıkla ilahi sevgilinin vuslat zevkinin sırr-ı mahiyetini, mecmu-yi kitap olan mürşid-i kamilin irşadıyla arif olduk, buyruluyor. Çünkü cümle kitaplarda her türlü ilimler vardır; ister dünyevi, isterse uhrevi olsun, bu ilimlerin anası ilm-i tevhiddir. Dünyaya ait ilimlerin kula faydası dünya ile kayıtlıdır. Ahiretle ilgili olan ilimlerin faydası ise, ahiretle kayıtlı olduğu için bu ilimlerin kula faydası hudutludur.
Fakat ilm-i tevhid irfaniyeti, kulu gerek dünya, gerekse ahiret olan cümle hudut ve kayıtlardan kurtarıp, Rabbine vasıl edip kavuşturduğundan,cümle ilimlerin anasıdır.Bu itibarla her bilgi ve anlayış, tevhid-i hakiki irfaniyetiyle kula hudutsuz, sınırsız fayda verir, fakat tevhid-i hakiki irfaniyeti olmazsa, cümle bilgi ve anlayışların faydası ya dünya, yada ahiretle sınırlı olur. Kitapların içinde nasıl ki ilim mevcutsa, ilimlerin anası olan ilmi tevhid irfaniyeti, mürşid-i kamilin telkin ve irşadında mevcuttur. Bu itibarla, mecmu-yi kitap, yani kitapların cemi, mürşid-i kamildir. Her kim ki kamilin irşadına mazhar olursa, zikr-i daim uyanıklığı ve makamat-ı tevhid irfaniyetiyle, kendinde, cümle eşyada ve alemlerde daima Rabbiyle vuslatta olup, Rabbinden gayrı görmez. Bu kemalat ve marifete mazhar olan Fehmi Efendi Hazretleri, dostum olan Allah, bana nikap/perde çekmez diyor. Çünkü; hadis-i şerifte ‘Allah kulunun kalbini zikrullahla kurdu mu onu durdurmaz, kuluyla arasındaki perdeyi açtı mı bir daha örtmez.’ buyrulmuştur. Allahualem..

Hiç yorum yok: