10 Eylül 2011 Cumartesi

Ela ey aşık-ı mahbub, diyem sana ki icmali

Ela ey aşık-ı mahbub, diyem sana ki icmali
Kamu bir noktadır cümle bu alemde nihan etti

Ey ilahi aşka mensup olduğunu söyleyen kimse, dikkat et dediklerime, sana özet olarak söyleyeyim ki, bu görünen ve görünmeyen cümle alem bir noktadır. Yani ‘Bir tek’ varlıktan ibarettir. Fakat bu cümle alem dediğimiz görüntülerde ve eşyada, yani cümle varlıklarda, o bir olan nokta, gizlenip saklandı.

Onun vech-i cemalini celal-i ihticab etti
Ki bu sırdan sıfat esma ki zatına hicab etti

O noktanın zuhurundaki bir / vahid olan güzelliği, onun cemal yüzü olup, o yüzü yine kendi zuhuru olan celali ile perdeledi, yani örtüp gizledi. Zatında tek / ehad olan Allah, zatından sıfatlarına, sıfatlarından esmaya / isimler alemine tecelli ederek, isimlerdeki tecellinin tesiri ile kendi zatını örttü. Çünkü sıfatlar çeşitli olup, isimler ise varlığın kesretini / çokluğunu iktiza ve icap ettiğinden, cümle varlıklarda mevcut olan zat-ı ilahiyi müşahedeye engel olurlar. Celal esması ana isimlerden olup, ism-i mudili zuhura getirir. Mudil mazharı olan ise, dalalete yani yanılgıya düşer. Yanılgı ise cehalettir. İşte kulun cehalet ve zanla kendine ve cümle aleme nispet ettiği varlıklar ve eşyalar, Allah’ın zatını, apaçık zahir olmasına rağmen perdeler, yani hicab eder.

Hakikat bir şecerdir  kim ne maşrıki ne mağribi
Onun zıll-ı hayalinden sıfatını beyan etti

Kur’an-ı Kerim’de “Allah göklerin ve yerin nurudur, onun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandile benzer. Kandil bir sırça içerisindedir, sırça inciden bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nispeti olmayan bereketli bir zeytin ağacından yapılır. Bu ağacın yağı neredeyse ateş dokunmasa bile ışık saçar, nur üzerine nurdur O. Allah  dilediğini kendi nuruna kılavuzlar. Allah insanlara örnekler / misaller verir. Allah her şeyi bilmektedir.” (Nur, 35) buyrulur.
Fehmi Efendi Hazretleri, bu ayet-i kerimeyi ilahideki beyitlerle tevil etmiş ve ayetin iç yüzünü yorumlayıp, hakikatini açığa çıkarmıştır. Bu itibarla, bu ayette ifade edilen doğuya ve batıya mahsus olmayan zeytin ağacı, Fehmi Efendi’nin dediği ‘hakikat’ ağacıdır. Yani Hakk’a vasıl olup, tevhid-i hakiki irfaniyet ve kemalatına mazhar olan insan-ı kamildir. İnsan-ı kamil, doğuya, batıya mahsus olmaz, yani illa şu coğrafyada, şu aşiret veya soyda, veya şu tarikat veya cemaatle kayıtlı olmayıp; hiç bir yön, taraf, coğrafya ve soy-sop vb. ile kayıtlanamaz, demektir. Bu itibarla her kim ki, mekteb-i irfanda seyr-i süluk görüp de, zikr-i daim ve makamat-ı tevhid irfaniyet ve kemalatıyla Rabbine vasıl olup, her tecellide Rabbini müşahede edip tanıyorsa, o insan-ı kamildir.
İşte doğuya ve batıya mahsus olmayan hakikat ağacı, böyle bir insan-ı kamil olan şahıstır. Bazılarının dediği gibi ‘Bunun yolu falanca geçmiş büyüğün adıyla anılan yoldur veya babası şöyle alim imiş, dedesi veli imiş.’ gibi unvanlarla faaliyet gösteren her kim olursa olsun; eğer tevhid-i hakiki irfaniyetine ulaşmamışsa, unvan ve rütbesi ne olursa olsun, sarığı ve cübbesi ne kadar büyük olursa olsun, bunlar Hak’tan ayrı ve hakikatten uzak kimseler olup, hiç biri ehl-i kemal olmayıp, insan-ı kamil değildir. Bunlar eksik, yani insan-ı nakıstırlar. Velhasıl; bir kimsenin insan-ı kamil olması, onun soyu-sopu, babası, sureti vb. ile değildir.
İnsanı kamil yapan, tahsil ettiği zikr-i daim uyanıklığı ve tevhid-i hakiki mertebelerinin müşahedesinden hasıl olan irfaniyet ve kemalattır. İşte hakikat ağacı olan insan-ı kamilin zılli, yani gölgesinden sıfatını beyan etti demek; insan-ı kamilin sureti bir gölgedir, hayaldir ki, bugün var, yarın yoktur. Bu itibarla zıldir, hayaldir. Fakat onun mazhariyetinde Cenab-ı Hak, sıfat-ı sübutiyesinin tamamını aktif olarak zuhur edip, açığa çıkardı. Kamil olmayan nakıs insan ise, sıfatı subutiyenin tamamına mazhardır fakat bu mazhariyet potansiyeldir, aktif bir mazhariyet değildir. Çünkü zikr-i daim uyanıklığıyla ilm-i tevhid irfaniyetine ulaşmayan kimse ‘ilim’ sıfatını kemaliyle açığa çıkarmamış, yani zuhura getirememiş olduğundan insan-ı nakıstır, yani eksiktir. Fakat kamil insanda ilimlerin anası olan ilm-i tevhid irfaniyeti mazhariyetiyle, sıfat-ı subutiyenin tamamı faaldir, aktiftir. Bunu beyanla “Suret beden varlığı  zıl, hayal ve gölge olan insan-ı kamilde, Allah, sıfatlarının cem’ini / tamamını kemal ile açığa çıkardı.” demektir.

Bu ekvan bir fener misli içinde zattır şem’i
Ziyası fi’line benzer, bu alemden cila etti

Daha evvelki beytin açıklamasında geçen ve ayette ifade edilen kandil misalini, Fehmi Efendi Hazretleri, fenere benzeterek “Bu görünen kainat ve cümle varlık bir fenere benzer ki, fenerde görünen ışık, cümle varlığın aslı olan Allah’ın zatıdır. Zat-ı ilahiden gayri varlık yoktur.” diyor. Ve devamla “Zat-ı ilahi, cümle varlığın güneşi olup, o güneşin ışığı yani zuhuru fiilullahtır. Bu alemde fiilullah zahir, yani apaçık olmakla parlıyor.” demektir. Çünkü Kur’an’ın  “…iş ve oluşun tümü Allah’ındır.” (Ra’d, 31) Ayeti bu hakikati beyan eder.

Behey aşık nedir aşkın bana bildir nedir fikrin?
Bu manadan haber bilsen nice esrar beyan etti

Ey kendisini Hak aşığı olarak gören ve nitelendiren kul, bu anlattıklarımdan haberin var mı? Zikr-i daim uyanıklığıyla tevhidin hakikatine ulaştın mı? Ulaşmadıysan, ulaşmaya gayret et. Benim anlattıklarım hep sırr-ı ilahidir ki, anlattıklarımın mana ve hakikat-i irfaniyetine mazhar olmaya bak...

Edenler zar u efganı bulurlar gül ü gülzarı
Çün oldular bülbül canı onunçün can feda etti

Gül kokusu, Hz. Resulullah Efendimizin mübarek kokusudur, Peygamber Efendimizin teri gül gibi kokardı. O bakımdan gül koklamak sünnet kabul edilmiştir. Gülzar ise gül bahçesidir. Hz. Peygamber Efendimizin ruhaniyetinin zahir olduğu yerdir. Yani Nur-u Muhammed’e mazhar olanların meclisidir. Orada hep gül kokusu hakimdir.
İşte her kim ki, derd-i ilahi ile inleyip, ilahi derde tutulursa, Muhammedi ruhaniyetin zahir olduğu meclisi bulur ve Nur-u Muhammed’e mazhar olur. Böyle arif ve kamil bir kul, ilahi derde tutulmuş olan başka aşık ve dertlileri de irşad edip aydınlatarak onlara can olur, dertlerine derman ve şifa olur. Böyle bir kemalata ulaşmak için, illaki canı feda etmek gerekir. Yani nispet varlıkların fenasını / yokluğunu keşf ederek, fenafillah olmakla mümkündür.

Bu Talibi talep kıldı maarif kenzini buldu
Hakayık remzini bildi bilen remzi imam etti

Fehmi Efendi Hazretleri, Talibi mahlası ile “Bu Talibi talep kıldı, kemalat ve marifetin hazinesi olan kamil-i mürşidi buldu, onun irşadıyla tevhid-i hakiki irfaniyetine ulaştı.” Diyor ve devamla “O kamilin irşadı ve tevhid-i hakiki remzi olan telkini imam edip, ona uydu.” buyuruyor.

Hiç yorum yok: