10 Eylül 2011 Cumartesi

Geldi bir nur maşrikiden tulu-i afitab gibi

Geldi bir nur maşrikiden tulu-i afitab gibi
Ref’edip zulmet-i cehli etti münevver bizi

Doğudan doğan güneşin, karanlığı giderip günü aydın ettiği gibi, kamilden doğan hakikatin kemalat ve irfaniyet aydınlığı da, bizlerdeki cehalet zulmünün karanlığını yok edip, ref etti buyruluyor. Yani kamil mürşid, irşadıyla bizi aydınlatıp, gün gibi nurlandırdı, demektir.

Edelim elhamdülillah şahımız alicenab
Evveli hüznile gamdı şimdi hal etti bizi

Allaha hamd edelim ki, kamil mürşidin yüce alicenap irşadına mazhar olduk. Daha evvel Hak’tan gaflet cehliyle gam ve kederle hüzünlenmiş bir kullukla yaşarken, kamilin yüce telkini ve irşadıyla, tevhidin hakikatine erdik. Gaflet ve cehaletten kurtulup, tevhid-i hakiki coşkunluğuna ve zevkine ulaştık.

Kal’e geldi cümle ihvan ettiler söz iftinan
Hem ifakat buldu emraz etti hoş vücud bizi

Hz. Resulullah Efendimiz “Allah’ı zikretmek için bir araya gelenleri melekler arşa kadar kuşatır. O meclise şeytan giremez ve onlar dağılana kadar o meclise nur iner.” diyor. Ehl-i zikrin, ehl-i kemalin meclisinde her ihvan, ilham ve doğuşa adaydır. Onun için kamil olan  mürşid, meclisteki cümle ihvanın kemalatından istifade edilmesi için, her ihvanın soru sormasına ve cevap vermesine müsaade eder. Bu mevzuda Hz. Pir “Mefkure katili olmayın.” buyurmuştur.
Bazı mürşidler ise, mecliste kendinden başka ihvana söz vermez, fazla soru sordurmaz, sadece kendisi uzun uzadıya konuşur. Bu doğru değildir. Bu vaizin vaazıdır ve konferans konuşmacılığı gibidir. Kamil olan mürşid cemi’ül kelimle, yani az kelime ile çok şey anlatmaya dikkat ederek, ihvanın soru sormasını ve cevap vermesini engellemez. Böylece cümle ihvanın ilham ve doğuşundan mürşitde istifadelenir. Çünkü Hz. Peygamber Efendimiz böyle yapmıştır. Rivayetlere bakın, en uzun hadis bir sayfadır, mesela veda hutbesi gibi.
Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretlerinin “Niyazi Mısri Divanı Şerhi” adlı eseri, Hz. Pir’in meclisteki sohbetlerinin bazı ihvan tarafından kaleme alınmasıyla meydana gelmiştir. Eserde görüldüğü gibi, Hz. Pir’in meclisteki sohbetleri kısadır, fakat çok mana ve hikmet yüklüdür. Öyle mecliste uzun uzadıya laf edip çok konuşmak, ariflerin ve ehl-i zikrin meclisini işgaldir. Bu ise kemalat ve marifet değildir. Bu itibarla “Kamil’in irşadıyla manevi hastalıklarımız iyileşti. Tevhid-i hakiki irfaniyetine mazhar olan cümle ihvan, arifane bir şekilde soru sorup, cevap vererek, doğuş ve ilhama mazhar oldular. İhvanların dilleri çözüldü. Ayetler, hadisler söyleyip ilahi okumakla, hoşnut olup zevk-i ilahiye gark oldular.” demektir.

Bir şeceri aşı etmiş idi ahlat istiab
Geldi kamil himmetiyle etti has rumman bizi

Rivayet olunur ki, birisi armut satarmış. Satar iken de ‘Allah’ın armudu bir lira, Muhammed’in armudu beş lira’ diye bağırırmış. Bunu duyan birisi geliyor ve ‘Sen nasıl söylüyorsun öyle? Hz. Muhammed Allah’tan büyük mü ki, Allah armudu ucuz bir lira, Muhammed armudu ise pahalı beş lira?’ diyor. Armutçu ‘Haşa ben böyle bir şey söylemedim.’ diyor ve armutları göstererek ‘Bu dağ armudu ki ahlat da denir, bir liradır; diğeri ise aşılı olan sulu armut beş liradır. Bu aşısız Allah vergisi olan ucuz, Muhammed aşısı ile aşılanmış olanı ise pahalıdır. Benim dediğim budur.’ der.
İşte her insan, ahlat gibi yaratılmış olmakla Allah’ın kuludur. Fakat kim ki kamilin himmet ve irşadıyla Nur-u Muhammed  aşısına mazhar olursa, işte o aşı ile aşılanan kimse, Mevlana Hazretlerinin buyurmuş olduğu ‘Hamdım, piştim, yandım…’ sırrına mazhar olur. Yani kemale erer ve insan-ı kamil olur. Bunu beyanla “Kamil mürşidin aşısı olan irşat ve himmeti, bizi hamlıktan kemale, yani insan-ı kamil irfan ve olgunluğuna ulaştırdı.” buyruluyor.

‘Ve nefahtü fihi min ruhi’ bu sırdır bilsene
Çünkü bunda lanet oldu etmeyen ikrar bizi

Bakara  Suresinde, 30’dan 34. ayete kadar özetle şöyle buyrulur:
Cenab-ı Hak, meleklere ‘Yeryüzünde bir halife yaratacağım’ dedi. Melekler ‘Ya Rabbi, kan dökücü, fesad çıkaran mı yaratacaksın?’ dediler. Cenab-ı Hak sordu ‘Siz allame’l esmayı yani alemlerin isimlerini bilir misiniz?’ Melekler ‘Ya Rabbi senin bildirmediğin bir şeyi biz bilemeyiz.’ dediler. Ve Allah, Adem’e ‘Allame’l esmayı oku.’ dedi. Adem okudu. Allah meleklere ‘Adem sizin büyüğünüzdür, secde edin.’ dedi ve melekler secde etti, İblis ise etmedi. Emr-i ilahiye karşı geldi.
Hicr suresi 34. ve 35. ayetlerde ise “Allah’ın İblisi huzurundan kovduğu ve lanetlediği” beyan edilir. İşte bu Kur’an beyanlarından da anlaşıldığı gibi İblis, Hz. Adem’deki kemalat ve marifeti göremedi ve Allah’ın emrine itaat etmediğinden, huzur-u ilahiden kovulup, lanetlendi. Hz. Adem’in yaradılışındaki fevkaladeliklerden birincisi “Ve nefahtü fihi min ruhi / kendi ruhumdan ruh üfledim.” (Hicr, 29) Mazhariyetidir. İkincisi ise “İki elimle yoğurdum.” (Sad, 75) Yani Allah’ın iki eliyle yoğrulması. Üçüncüsü de “allame’l esmanın / alemlerin isimlerinin tümünün öğretilmesidir.” (Bakara, 31) İşte Adem, bu üç özellikle diğer mahlukattan yani yaratılanlardan farklı yaratılmış olduğu için, mazhar olduğu kemalatla meleklerin  kendi mazhariyetlerinden ve asıllarından onlara haber verdi. Melekler de kendilerinde olmayan bu Ademi kemalat ve marifete, Allah’ın emrine itaat edip, secde ettiler. İşte bu Ademi kemalat ve marifete, her zamanda ve bugün dahi, insan-ı kamil mazhardır.
Bu itibarla, her kime Ademi ruh üflenmişse o kulda fena-yı tam irfaniyetiyle gayriyet kalmaz ve Ademi safiyullah arınmışlığına, safiyetine ulaşır. Böyle bir kul, ehl-i hakikat olup, daima Hakk’ın huzurunda olur. Fakat bir kimse “ve nefahtü fihi min ruhi / kendi ruhumdan ruh üfledim” sırrına ermezse, yani ona Ademi ruh üflenmezse, o kimse bu imtihan aleminde, kendinde ve cümle eşyada mevcut olan Hakk’a kavuşamaz. Yani Allah'ın huzuruna giremez ve Hak’tan mahcup / perdeli ve mahrum olarak, Hak ve hakikatten kovulmuş yani lanetlenmiş olur.
Bu itibarla, Ademiyet sırrının mazharı ve mürşid-i kamili olan Fehmi Efendi Hazretleri “Bizim mazhariyetimiz ‘Ve nefahtü fihi min ruhi / kendi ruhumdan ruh üfledim’ ayetinin sırrıdır. Bizim irşadımızı ikrar etmeyenler, Hakk’a vasıl olamaz ve kendinde ve cümle eşyada mevcut olan Hakk’ı müşahededen ve Hakk’a vuslattan, kovulmuş, lanetlenmiş olur.” diyor.

Ehl-i suret cennetinden biz feragat eyledik
Hem kelam-ı Hak’tan aldık ruh-i has etti bizi

Ehl-i suret cenneti, amel cenneti demektir. Ehl-i suret ise; kendine ve aleme nispet vücud verip, zan ehli olan kimselerdir. Bunlar, nefislerinin tabiattan aldığı lezzetlerle ahiretini de kaydedip, işledikleri salih / iyi, güzel amelleri karşılığında ahirette kendilerine verilecek olan köşk, huri, gılman, yiyecek, içeceklerle lezzetlenip zevk ve sefa sürmek için kulluk yaparlar. Kur’an’ın vaad ettiği amel cennetinin ehilleri bunlardır.
Tevhid-i hakiki ehli olan ehl-i kemal ise, emr-i ilahiyi Allah emrettiği için muhakkak yapar ve karşılığında amel cenneti nimetlerinden köşk, huri, yiyecek ve içecek vb. hiç bir şey beklemez. Bu itibarla ehl-i suret olan amel cenneti ehlinin hal ve beklentilerinden tevhid-i hakiki ehilleri feragat etmişlerdir. Onlar nispet varlıklarının yokluğunu fenafillah irfaniyeti ile keşfettiklerinden, daima Hak’la vuslattadırlar. Onların cenneti Hak’la beraber olmak olan, irfan cennetidir. Vesselam.
Eğer bir mürşid, kamil ise, ihvana ne telkin ve tarif ederse, mutlaka Kur’an-ı Kerim'deki ayetiyle beraber telkin eder. Yani mürşid-i kamil, sadece ve sadece Hakk’ın emrini telkin eder. İhvana, müritlere kendini rabıta yaptırmaz, yani kendine bağlamaz, Allah’a rabıta yaptırır. İhvanın kendisiyle Rabbi arasında hiç bir kimse olmaksızın Rabbine vuslat etmesini, Kur’an ayetleriyle tarif ve telkin eder. İşte her kim, kamil mürşidin telkinine uyar Hakk’ı rabıta eder ve Rabbine vuslat ederse, o kimse Ruh’a mensup olur ve Hak’tan gayrı görmez. Kamil mürşid, Hakk’ın emrinden başka telkin etmediği için, onun telkini olan kelam haktır, yani gerçektir. İşte bunu beyanla “Kelamı haktan / gerçekten aldığımızdan, ruh-u has, yani bizi ruha mensub etti.” buyruluyor.

Kazaeynin kamileyninden olundum bir vekil
Bilmedi eşrar bu emri pürziya etti bizi

Hasan Fehmi Hazretleri, iki mürşid-i kamilden de irşad etmek yetkisi almış, yani mürşid tayin edilmiş ki, onu beyan ediyor. İşte iki kamilin himmet ve irşadına mazhar olan Fehmi Efendi Hazretlerindeki marifet ve kemalatı, ancak Hakk’a talib olanlar bildi ve onun irşadından istifade edip, aydınlandılar. Fakat gönlünde Hak talebi, Hakk’a vuslat derdi olmayan, kalbi masiva ve gayriyet muhabbeti ile dolu olan ve kendine kötülük edip, Hak ve hakikatten mahrum olan şer kimseler; kamil mürşid Fehmi Efendi’nin mazhariyetini tanıyıp, bilemediler ve onun irşadından istifade edemediler. 

Pirimiz Kutb-ı Cihan’ın himmetidir şüphe yok
Bahr-ı ilmin cur’asından etti mestane bizi

Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretleri, seyr-i süluku bizzat Hz. Resulullah Efendimizden gördü ve  tahsil etti. Onun halifeleri de aynı seyr-i süluk ile irşad olup, irşad ettiler ve bugün dahi etmektedirler. Kutup, yol gösterici bir yıldızdır ki, karanlıkta, özellikle denizde ve çöldeki gece yolculuğunda insanlar, o kutup yıldızına bakıp yollarını düzeltirler.
Zamanında bir çok insan-ı kamil yetiştiren ve sosyal yönden de olumlu faaliyetleri olan tekkeler, olumlu fonksiyonlarını yitirip bazı şahısların, sülalelerin, aşiretlerin beşeri menfaat sağladıkları kurumlar haline geldi. Halkın manevi ve ruhani ihtiyaçlarına cevap veremez hale geldikleri 19. ve 20. yüzyılda, Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretlerinin ve halifelerinin yaptığı irşad ve tebliğ faaliyetiyle, halkı tarikatların, şeyhlerin tasallutundan kurtarıp, tevhid-i hakiki yolu ile aydınlatmış, kulun Hakk’a vuslatını telkin ve tarif etmiştir. Bugün dahi mevcut olan halifeleri, telkin ve irşadlarıyla, halkı doğru yol olan tevhidin hakikatiyle aydınlatmaktadırlar. Her kim, Hz. Pir’in şahsında tasnif ve tarif edilen Meslek-i Resul'e dahil olursa, tevhid-i hakiki irfaniyetine mazhar olur.
İşte Hz. Pir Efendimiz, zuhuru ile Kutup Yıldızı gibi, cehalet karanlığındakilere tevhid-i hakikinin telkin ve irşad aydınlığıyla yol göstermektedir. Bunu beyanla Fehmi Efendi “Biz de cihanın kutbu olan Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretlerinin telkin ve irşadının himmetine, yani yardımına mazhar olduk. Onun şahsında zahir olan ilim ve irfaniyet deryasından gönül kadehimizi doldurduk, Hakk’a vuslat zevki ile mest ve sarhoş olduk.” diyor.

Ehl-i aklın cennetini Talibi etme harab
Bu nidayı guş edenler su-i zan etti bizi

Hz. Peygamber, ilm-i tevhid-i hakikiyi her sahabeye açmadı, az sahabeye makamat-ı tevhidi telkin etti. Onun için sahabe içerisinde tevhid-i hakikiye mazhar olan seçkin sahabeler olduğu gibi, şeriat tevhidine dahil olan avam sahabeler de vardı. Avam sahabe, seçkin sahabeden çok fazla idi. Şeriatın tevhidi herkese, umuma telkin edilir ki, İslam dinine şeriat tevhidine iman edilmeden girilmez. Yani “Lailaheillallah Muhammeden Resulullah” imanıyla mümin olunmadan Müslüman olunmaz. Tevhid-i hakiki ise özeldir, herkese telkin ve tarif edilmez, ancak talep edene telkin edilir.
‘Ehl-i akıl’dan maksat, akl-ı meaddır, yani ahiret aklıdır. Her kim aklı meaddır, onun kulluğunun gayesi, nefsini cehennemden halas edip, nefsini amel cennetin nimetleri ile lezzetlendirmektir. Ehl-i tevhid-i hakikinin gayesi böyle olur mu? Olmaz. Onların gayesi, bu alemde Hakk’a vasıl olup Hak’la ebediyen var olmaklıkla beka bulmaktır. İşte Fehmi Efendi Hazretleri “Akl-ı meadın, eğer ki tevhid-i hakikiye yakınlığı ve muhabbeti yoksa, onun halini bozma, tevhide çağırmakta ısrar etme.” diyor. Çünkü onun Allah’ın emrine uyması, yasaklarından kaçması, onun gayesi olan amel cennetine onu götürür ve o cehennemden uzak olur. O, bu haliyle Hak’tan perdelidir, fakat onun cehennemde olmasından iyidir. Eğer bir kimse zikr-i daim ve tevhid-i hakikiyi talep etmeden ona açılırsa, tevhid-i hakikiyi anlayamaz, anlamadığı gibi ehlullaha karşı kötü niyet, sui zan beslemesine sebep olabilir. İşte bunu beyanla “Ehl-i aklın, yani akl-ı meadın cennetini harap etme.” buyruluyor.
Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretleri: “Sırr-ı ilahiyi ehil olmayana açıklamak pek fenadır, kötüdür ki, açan kimse sureti katiyette / kesinlikle cezaya müstahak olur. Şeriattaki sirkat cezası (el kesme) gibi cezalanır ve onun tevhidden eli kesilir.” diyor.
Allah, cümlemizi böyle cezalara muhatap olmaktan muhafaza etsin.

Hiç yorum yok: